Kapitalist Sistem Piramidi



Devamını okuyun...>>
Yapma bidıls,yapma Lennon yapma bunu...
666 ve şeytan sembolleri..


Devamını okuyun...>>

İstanbul Animasyon Festivali ve İlluminati sembolü


Bu logo bilinçli olarak yapılmış,buna kuşku yok.Kim yaptırmış,kim yapmış veya neden bu sembolü kullanmışlar bilmiyorum ama festival sonunda ödül alacak animasyonu incelemeyi düşünüyorum.
Devamını okuyun...>>
Merhaba dostlar,bugün ele alacağım konu dünyayı yöneten soylar üzerine olacak.Daha önce de bahsettiğimiz gibi dünyayı yöneten bu gizli örgüt kendi hedefleri doğrultusunda hükümetleri kurup yıkabiliyor.Bu gücü sürdürmelerinin en önemli unsuru başa getirdikleri adamların örğüt içinden olmaları,zaten onlardan olmayan adamı engelliyorlar,olmadı öldürüyorlar(Kennedy).Şimdi kanıtlarla Abd ve kraliyet ailesinin bağlantılarını ve geçmiş yöneticilerin akrabalık ilişkilerine geçelim.


Bu soylar dünya yönetimde belli pozisyonları ellerinde tutmaktalar,Rotschild,Rockafeller,Bush,Windsor ve niceleri...benim ilgimi çeken nokta ise Abd hükümetlerinde yer alanların kan bağları,öyle ki abd monarşi ile yönetilen bir ülkedir dememek için kendimi zor tutuyorum.


Bilmeyenler,bizim köyde oxford vardı da biz mi gitmedik diyenler için,Wikipedia'dan monarşi üzerine kısa bir açıklama:

Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir başka adıdır. Bu hükümdar, Türkçe'de kral,imparator,şah,padişah,prens gibi çeşitli adlar alabilir. Monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Hükümdar öldükten sonra onun soyundan biri gelir (oğlu, kardeşi gibi).Cumhuriyetlerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. “Monarşi” sözcüğü dilimize Fransızca Monarchie kelimesinden gelir. Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir. Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür.

Şimdi ingiliz kraliyet ailesi,Kraliçe Elizabeth,Clinton ve Bush ailelerinin soy kütüğüne bakalım.Soy kütüğü 1281 yılında yaşamış olan Margaret De Clare ye dayanıyor.Tabi bu Elizabet,Clinton ve Bush aileleri için soy kütüğü, daha da geriye alacak olursak Firavuna kadar gidecektir,hatta şuan dünyayı yöneten başlıca soylardan birinin Firavun soyu olduğunu da söyleyebilirim.Bir anda ortadan kaybolan Firavun,yok olmamış,avrupada tekrar büyüyerek,ingiliz kraliyetine girmiştir.Firavunun bu kadar güçlü olmasının sırlarından biri olarak kabalayı görüyorum,ekonomik ve siyasi alanlarda yıllar boyu elde ettiği tecrübe ise yeni oluşan avrupada kolaylıkla yükselmesini sağlamış olabilir.

Elizabeth,Hiary Rodham Clinton,Bush aileleri soy kütüğü,










Garip değil mi? İngiliz kraliyet soyundan gelen aileler senatonun içinde,2.dünya savaşının destekçilerinden,Baba Bush ve oğul Bush başbakanlık yapmış,kardeş Jeb Bush ise senatoda ve gelecek başbakan olarak görülüyor.Ve bu ailenin en büyük özelliği illuminati ilkelerine baglı kurulmuş yancı örğüt skull and bones üyesi olması.Listede bu örgütten çıkan bürokrat ve başkanlara iyi bakın..http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Skull_and_Bones_members

Daha bitmedi ,Bush ve Barack Obama 11.dereceden kuzendir.Prescott Bush yani dede bush'un 1950 de oval ofise(senatoya) girmesinden bu yana 61 yıldır abdyi aynı sülale yönetiyor tabi piyon olarak, arkadaki güçleri artık anladık sanırım.Araya Bill Clinton girmiş o da karım köylü olduğu için sülaleden sayılır.Hillary Clinton ise yıllardır siyasette şuan dış işleri bakanı.Aradan geçen diger başkanlara bakmayın önemli olan senatodaki paralı adamlardır.

Neden sürekli bunlar Başbakanlık yapıyor? Söylediğim gibi dünyayı yöneten sülaleler belli alanlara yayılmış durumda.Bush ailesi örgütün temsilcisi olarak Abd yi güzelce yönetiyor.Ama arkadaki asıl babalar ise ekonomiye yön veren aileler Rotschil,Rockafeller,J.p Morgan gibi olay bunlarda bitiyor.Öyle ki dünyanın 100 lirası varsa 95 lirası bu adamların elinde,geriye kalan milyarlarca insan 5 lirayı paylaşıyor.

Bush'un akrabalara bakalım.Olum bu adam bayramda ne geziyordur ha,el öpe öpe bi hal olur.Brad Pitt'e bakın hele,hani karısı birleşmiş milletler iyilik elçisi olan,hani sömürge ülkelere gidip abd propagandası yapan medya balonu.

Bu videoda Bush ve Obamanın akra olduğu söyleniyor.





Kardeşlerim,İngiltere ve Abd hükümetleri,ingiliz kraliyeti illuminatiye gönül vermiş insanlar tarafından yönetilmektedir.Abd yi biraz inceledik ama İngiltere kraliyeti için de birşeyler yazmak istiyorum.Yazının başlarında kısaca yazdığım gibi İngiltere kraliyeti kuruluşuyla yada sonraları firavunla etkileşime girmiştir.İngiliz kraliyetini firavun ( yani antik mısır halkı) kurdu diyemiyorum zira tarihçi değilim ama bir şekilde ingiliz kraliyeti firavun olmuştur diyebilirim.

Sikko kısa bir yazı yazmış bununla ilgili :http://michaelsikkofield.blogspot.com/2011/04/ingiliz-kraliyet-ailesi-ve-elit-kesim.html


İşte böyleyken böyle dünya belli ailelerin elinde,bu ailelerin bağı illuminatiye,masonluğa,siyonizme dayanıyor.Hepsinin amacı Yeni dünya düzenini gerçekleştirmek.

görüşmek üzere...




Bonus Bilgi:
Hitler'in yahudi soyundan geldiğine dair belgeler yayımlandı,tabi bunları bi iddaa olarak almakta yarar var her okuduğumuza inanmamak en iyisi, hele ki söz konusu gazete ise dikkatli olmakta yarar var.
 TheTelegraph (link) da çıkan bu araştırmada dna testleri sonucu Hilterin yahudi soyundan geldiği belirtilmiş.Bir diğer idda ise Hitlerin Solomon Rotschild in akrabası olduğuna dair ama bana pek inandırıcı gelmedi,araştırmak lazım.
Devamını okuyun...>>

Londra isyanları sonrası sosyal medyaya kısıtlama

Londra isyanları üzerine yazdığım ilk yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

Geçen yazıda ele aldığım Londra isyanları yazısında ingiliz hükümetinin iletişim özğürlüğünü ihlal edeceğini söylemiştim.Beklediğim üzere de Blackberry mesajlama servisi ve sosyal medyaya hükümet tarafından saldırılar başladı.

İngiltere başbakanı Cameron diyor ki,

Bu korkunç olayları izleyen herkes, bunların sosyal medya üzerinden nasıl organize edildiğini gördü. Bilginin serbestçe dolaşımı iyilik için kullanılabilir ama kötü amaçlar için de kullanılabilir. İnsanlar sosyal medyayı şiddet için kullanıyorsa biz onları durdurmalıyız.

İngiliz Muhafazakar Parti milletvekili Louise Mensch ise :


" Eğer ayaklanmaya dair bilgi ve korku Facebook ve Twitter üzerinden yayılıyorsa, bu siteleri bir ya da iki saat kapatın sonra açın, dünya'nın sonu gelmez" diye tweet yolladı.

ingilizce kaynak 

Türkiye'de internet vb. rahatça kısıtlanır,filtreden geçirilir neden? Çünkü biz sıgırız bu sayede adamlar rahatça at koşturur.Ama elin ingilizine bunları yapabilmen için örnekteki gibi kaos yaratman lazım zira onlar bir twitterden isyan etmekle kalmaz,o yasayı çıkarmak isteyen adamı istifaya zorlarlar.Bizde ise Öss de,öys de,lgs de skandala imza adamlar koltuklarında oturmaya devam eder.
Devamını okuyun...>>

Kanye West ve Mason Broşu



Kanye West in yakasına taktığı sembol 33.derece mason amblemi.
Devamını okuyun...>>

Londra isyanları üzerine




Londra isyanları,yangınlar,yağmalar,şiddet ve bunların ortasında özne görevi gören siyahi gençler...Hatırlayın Fransa da çıkan olayları,neredeyse aynısı.
Olaylar polisin Darcus Howe adlı genci öldürmesiyle başladı,tabi bu olay isyanların başlaması için bir start fişeği niteliğindeydi.Bu süreçte siyahi gençlere polisin uyguladığı insan haklarına aykırı aramalar ve tacizler isyana zemin hazırlamak içindi.Özel olarak seçilmiş provakatörler ise bu kızgın grubu sistematik bir şekilde yönlendirdi. Yağmalar,kamu mallarına zarar ve yangınlarla olayı kimsenin kabul edemeyeceği seviyeye getirdiler.Basının yardımıyla işin aslını göremeyen milyonlar ise ırkçı söylemleri dile getirmeye başlamıştı.
Aklıma direk Ku Klux Klan örgütü geldi.Zira medyanın pompalamasıyla,ingilizler içten içe zencileri bir tehdit olarak görmeye başladı.Bu insanları bölmek için bir taktik olabilir,kaos ortamı her zaman devam eder ve bir kıvılcım çıkarmak yeterli olur.




Ordo Ab Chao (Kaosdan gelen düzen) yukarıdaki resimde görüldüğü üzere 33.dereceye yükselen masonlara verilen madalyada yazar ayrıca masonluğun mottolarından biridir bu söz.

Londra'da gördüğümüz Ordo Ab Chao (Kaosdan gelen düzen) sistemini hali hazırda Suriye'de görüyoruz.Yeni dünya düzeni projeleri için muhtemelen Esad'la ters düşen illuminati, medya ve ayarlanmış isyancılarla hükümeti devirme amacında,başaracaklarını da düşünüyorum.Amerika,birleşmiş milletler yakında Suriye'ye gireceklerdir,diktatörlük yıkılıp ülke sözümona kurtarıcı ABD'nin kuklalarıyla yönetilecek.Saddam örneği ve şuanki Irak Hükümeti çok iyi bir örnek.He Esad şöyle yaptı böyle yaptı diyebilirsiniz,doğrudur ama bu uluslararası medya ile birlikte oynanan oyunları değiştirmez.Neyse Suriye olayına başka bir yazıda gireriz.


Peki neden Kaos yaratıyorlar?

İnsan haklarını ihlal edebilecek her türlü kanun, üst düzey ülkelerde halk tarafından tepkiyle karşılanır,yasalaşması engellenir ama işin içinde kaos,şiddet ve toplum huzurunu bozan unsurlar girerse ortalama bir vatandaş bu yasaları memnuniyetle kabul eder.Bu Kaosdan gelen düzeni açıklayan için en basit örneklerden biri.

George Orwell in 1984 adlı romanındaki gibi bir dünyayı kabul ettik,heryerde kameralar,telefon dinlemeleri vs. Big brother bizleri her yerde izliyor.Londra olaylarında da top BlackBerry nin mesajlaşma sistemi üzerine atıldı,sosyal medya rahatça izleniyor ama blackberry mesajları şifrelediği için polis ulaşamıyordu ve ne oldu? Bahane mi lazım? Dersen ki isyancılar bu sistem üzerinden organize oldu,halkın güvenliği için tehdit içeren bu sistem ortadan kalkmalı,alırsın halk desteğini.Yakın bir tarihte Blackberry mesajlaşma olayı tarih olacaktır.Yaşanan bu olaylar olmasa böylesine insan haklarına aykırı bir uygulama yapılabilir miydi? İletişim özgürlüğü ya da güvenlik seçim sizin. 3.dünya ülkesinde bunu yaparlar,arabistan yaptı,ama ingilterede göt isterdi.İşte sana Kaosdan gelen düzen...

Bir kriz yarat,medya ile halkı korkut sonrası çorap söküğü,istediğin yasayı çıkar,alt sınıf insanın her türlü hakkını elinden al,zengin elit kısıma ise seçilmiş insan muammelesi yap.Her türlü özgürlükleri al,insanlar ayak bağı olmasınlar çünkü yapacak çok iş var,daha savaş çıkacak,krizler gelecek bu illuminatinin işi de zor be.

Bu medya işte adamların silahı,yazılı,görsel basın,herşeyin anahtarı bunlar.Hiç ders almadan hala daha tvde gördüğümüz herşeye inanıyoruz ya,beni işte bu üzüyor.Adamların medyayı kontrol ettiğini anlamayan,anlayamayan o kadar insan var ki, iki tane flash habere,iki tam boy gazete haberine,kırmızı puntolarla yazılmış başlıklara hemencecik kanıyor,kulak memesi kıvamına geliyorlar.On kere arka arkaya söylenen haber doğru oluyor,piiiii.


Şimdi bu videoyu dikkatlice izleyin



Polise çalışan bir provekatör söz konusu,şiddetin dozunu arttırıyor ve polisin arkasına rahatça geçebiliyor, bu adamın ajan olduğu açık.Buradaki amaç topluluğu azdırıp,polise saldırtmak,polisi yetersiz göstermek,kasten az polis var zaten orada.Burada insanlara verilmek istenen duygu polisin yetersiz olduğu ve güvenliği sağlayamadığı inancını vermek zaten olayları araştıran,okuyan arkadaşlar basın ve medyanın polisin olayları bastırmada yetersiz kaldığını 1000 kere söylediğini görmüştür.

Ne diyon yani?

Yanisi şu,yetersiz kalan polis: ''elimiz kolumuz yasalarla bağlı,silah kullanma gibi haklarımız yok bu nedenle olayları bastırmakda güçlük çekiyoruz''. diyecektir.
Bu,normalde çıkması güç olan yasaları çıkarmaya, polise daha fazla şiddet kullanma hakkı vermeye yarayacak.


Bakın bakın ne anlatıcam...


Bir oylama yapılıyor ve halkın yüzde 77 si polisin ve ordunun müdahalesine olumlu yaklaşıyor,polise her türlü hakkı veriyor,işte bu kadar kolay,diktatör bir yapıya geçmek kaosla çocuk oyuncağı.Bu anketi herşey düzgün giderken yapsalar sonuç tam tersi çıkardı.O insan hakları savunucuları kan almaz mıydı hükümetin götünden,muhalefet partileri durur muydu?


İşte böyle arkadaşlar, kaos bir sistem oluşturmak için en güzel yöntem. Adamlar bunu boşuna bulmamışlar,her zaman sistem kazanmış. Abd'de yaşanan büyük buhran gene bu sistemin işiydi,sonucunda milyarlarca dolar kazandılar,şuanki kan emici bankacılık sektörünü oluşturdular.Bu isyanların sonucunda ileride ne gibi değişiklikler olacak göreceğiz.Korkarım ki,özgürlükler kısıtlanacak,alt sınıfdaki insanlar daha fazla ezilecek,big brother herşeyi görecek,elit kısım daha fazla güçlenecek.Yeni dünya düzeni tıkır tıkır işleyecek.


öptüm kib bye.
Devamını okuyun...>>

2011 Bilderberg Katılımcı Listesi

Merhabarlar,bugünkü paylaşım bilderberg ve cfr üzerine olacak.
Basının giremediği dünyanın en büyük iş adamları ve bürokratların gizli kararlar aldığı bu toplantının 2011 yılı katılımcı listesi ele geçirildi.Listeyi vermeden Bilderberg ve Cfr hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.

Bilderberg için Cfr nin avrupa ayağı diyebiliriz.Cfr bu oluşumu 1954 yılında Oosterbeek (Hollanda) şehrindeki Bilderberg Otelinde kurmuştur,amaç avrupada daha rahat at koşturmaktır,isim de bu otelden gelmektedir.

CFR (council on foreign relations) ise Dış İlişkiler Konseyi adı altında illuminatinin bir nevi siyasi bir yapıya ulaşmış halidir.Silah şirketleri,finans,petrol,sağlık,MEDYA,teknoloji gibi alanlarla dünyayı yöneten,yeni dünya düzenine hizmet eden zenginlerin kurduğu oluşum.Bu zenginlerin kim olduklarını siteyi takip eden arkadaşlar bileceklerdir,zaten aşağıda linkini verdiğim videoda Erol Bilbilik geniş bir şekilde bahsetmekte.

Video linki: http://bunlarbabadanogulanesilherhalde.blogspot.com/2011/07/erol-bilbilikden-cfr-ve-bilderberg.html

Türkiye'de Bilderberg ve Cfr üzerine kitap yazan Erol Bilbilik'in kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.Buradan satın alabilirsiniz.

Bilbilik in Türk Bilderbergleri adlı kitabının Arka Kapak yazısı:

"Dünya 'da yeni bir global sistem oluşmuştur. Dünya 'nın en büyük 5 ekonomisi devletler değil şirketlerdir.

Rahmi Koç, 2004


"ABD şuna aldırmaz, bir memlekette demokratik idare olmuş, şoven idare olmuş, faşist idare olmuş, ona hiç bakmaz. Amerika o memleketten kendisine ne ölçüde labi olduğuna, kendi politikasına ne kadar uydu haline gelebileceğine bakar."

İhsan Sabri Çağlayangil, 1972


"İstanbul ve Çanakkale boğazlarının tek bir yönetim altında toplanması gerekiyor, bu konu üzerinde çalışıyoruz. Özel bir kuruluş istiyoruz. Özerk bir kuruluş istiyoruz."

Rahmi Koç, 2004


"Dünya'da İkona'nın merkezi olan istanbul'da ikona Müzesi, kurulacak, Kiliseler. Sinagoglar- Fener ve Balatprojeleri İstanbul'a kazandırılacak."

Nuri Çolakoğlu, 2005


"Ya Türkiye'ye hala tarih verilmesiydi... Ya Türkiye'ye bu iş olgunlaşmadı denilseydi, çok alınırdık... Buruiurduk... Gücenir, kırılırdık... Türkiye çok incinirdi."

Süleyman Demirel, 2004

"Türkiye'yi AB'ye üye yapmayı 10 kere Başbakan olmaya tercih ederim."

Mesut Yılmaz, 2002


"NA TO insanlık tarihinde yepyeni bir başlangıcın konusu olmuştu. Üzerinde güneşin battığı sanılan Batı dünyasında yeni bir ruh doğuyordu."

Bülent Ecevit, 1953


"Bu gün geldiğimiz noktaya ekonomik programımızla da gelecektik. Sadece yol uzadı, krizle birlikte kaybettiğimiz 'eşeklerimizi' şimdi bulup seviniyoruz."

Gazi Erçel, 2005


"Ben çok güç dönemlerde Dışişleri Bakanlığı yaptım. SSCB benim zamanımda dağıldı. Yugosfavya benim zamanımda parçalandı. Bir çok ülke lideri ile tanışma olanağı buldum. Yeni göreve atanmamda (NATO) sanıyorum bu güne kadar aldığım görevlerin, birde görevleri yaparken beni yakından tanıyanların da etkisi oldu. Ama aslında beni değerlendiren dışarısıdır."

Hikmet Çetin, 2003


"2000 milenyum yılında tüm Hıristiyanların 4-5 bin yıllık tarihi olan Anadolu'ya gelerek insanların birbirine yakınlaşacağına inanıyorum. Başta şahsınıza (Papa John Paulz) ve sizin aracılığınızla Hıristiyanlık dünyasını Türkiye'ye davet ediyorum."

Erkut Yucaoğlu, 2000


"Ülkelerinde saygı duyulan, derîn bilgi ve yetenek sahibi olan, uluslararası ve ulusal çevrelerle yakın ilişkileri bulunan en üstün niteliklere sahip olanlar Biiderberg 'e seçilir."

Joseph Retinger, 1958


"Bilderbergler'den aktarılan yukarıdaki alıntılar, onların ABD politikalarını kayıtsız, şartsız destekleme ortak paydasında ne derece bilinçli olarak buluştuklarını açıklamaktadır. Bu da Türkiye'nin ulusalcı güçlerinin çözüme yönelik temel sorununu teşkil etmektedir."

Erol Bilbilik


Paul Joseph Watson adlı araştırmacının ele geçridiği Resmi 2011 Bilderberg Katılımcı listesi

Turkey

Ciliv, Süreyya, CEO, Turkcell Iletisim Hizmetleri A.S.

Gülek Domac, Tayyibe, Former Minister of State

Koç, Mustafa V., Chairman, Koç Holding A.S.

Pekin, Sefika, Founding Partner, Pekin & Bayar Law Firm



Belgium

Coene, Luc, Governor, National Bank of Belgium

Davignon, Etienne, Minister of State

Leysen, Thomas, Chairman, Umicore
China


Fu, Ying, Vice Minister of Foreign Affairs

Huang, Yiping, Professor of Economics, China Center for Economic Research, Peking University
Denmark

Eldrup, Anders, CEO, DONG Energy

Federspiel, Ulrik, Vice President, Global Affairs, Haldor Topsøe A/S

Schütze, Peter, Member of the Executive Management, Nordea Bank ABGermany

Ackermann, Josef, Chairman of the Management Board and the Group Executive Committee, Deutsche Bank

Enders, Thomas, CEO, Airbus SAS

Löscher, Peter, President and CEO, Siemens AG


Nass, Matthias, Chief International Correspondent, Die Zeit

Steinbrück, Peer, Member of the Bundestag; Former Minister of Finance
Finland

Apunen, Matti, Director, Finnish Business and Policy Forum EVA

Johansson, Ole, Chairman, Confederation of the Finnish Industries EK

Ollila, Jorma, Chairman, Royal Dutch Shell

Pentikäinen, Mikael, Publisher and Senior Editor-in-Chief, Helsingin Sanomat
France

Baverez, Nicolas, Partner, Gibson, Dunn & Crutcher LLP


Bazire, Nicolas, Managing Director, Groupe Arnault /LVMH

Castries, Henri de, Chairman and CEO, AXA

Lévy, Maurice, Chairman and CEO, Publicis Groupe S.A.

Montbrial, Thierry de, President, French Institute for International Relations

Roy, Olivier, Professor of Social and Political Theory, European University Institute
Great Britain

Agius, Marcus, Chairman, Barclays PLC

Flint, Douglas J., Group Chairman, HSBC Holdings

Kerr, John, Member, House of Lords; Deputy Chairman, Royal Dutch Shell


Lambert, Richard, Independent Non-Executive Director, Ernst & Young

Mandelson, Peter, Member, House of Lords; Chairman, Global Counsel

Micklethwait, John, Editor-in-Chief, The Economist

Osborne, George, Chancellor of the Exchequer

Stewart, Rory, Member of Parliament

Taylor, J. Martin, Chairman, Syngenta International AG
Greece

David, George A., Chairman, Coca-Cola H.B.C. S.A.


Hardouvelis, Gikas A., Chief Economist and Head of Research, Eurobank EFG

Papaconstantinou, George, Minister of Finance

Tsoukalis, Loukas, President, ELIAMEP Grisons
International Organizations

Almunia, Joaquín, Vice President, European Commission

Daele, Frans van, Chief of Staff to the President of the European Council

Kroes, Neelie, Vice President, European Commission; Commissioner for Digital Agenda

Lamy, Pascal, Director General, World Trade Organization

Rompuy, Herman van, President, European Council


Sheeran, Josette, Executive Director, United Nations World Food Programme

Solana Madariaga, Javier, President, ESADEgeo Center for Global Economy and Geopolitics

Trichet, Jean-Claude, President, European Central Bank

Zoellick, Robert B., President, The World Bank Group
Ireland

Gallagher, Paul, Senior Counsel; Former Attorney General

McDowell, Michael, Senior Counsel, Law Library; Former Deputy Prime Minister

Sutherland, Peter D., Chairman, Goldman Sachs International
Italy


Bernabè, Franco, CEO, Telecom Italia SpA

Elkann, John, Chairman, Fiat S.p.A.

Monti, Mario, President, Univers Commerciale Luigi Bocconi

Scaroni, Paolo, CEO, Eni S.p.A.

Tremonti, Giulio, Minister of Economy and Finance
Canada

Carney, Mark J., Governor, Bank of Canada

Clark, Edmund, President and CEO, TD Bank Financial Group

McKenna, Frank, Deputy Chair, TD Bank Financial Group


Orbinksi, James, Professor of Medicine and Political Science, University of Toronto

Prichard, J. Robert S., Chair, Torys LLP

Reisman, Heather, Chair and CEO, Indigo Books & Music Inc. Center, Brookings Institution
Netherlands

Bolland, Marc J., Chief Executive, Marks and Spencer Group plc

Chavannes, Marc E., Political Columnist, NRC Handelsblad; Professor of Journalism

Halberstadt, Victor, Professor of Economics, Leiden University; Former Honorary Secretary General of Bilderberg Meetings

H.M. the Queen of the Netherlands


Rosenthal, Uri, Minister of Foreign Affairs

Winter, Jaap W., Partner, De Brauw Blackstone Westbroek
Norway

Myklebust, Egil, Former Chairman of the Board of Directors SAS, sk Hydro ASA

H.R.H. Crown Prince Haakon of Norway

Ottersen, Ole Petter, Rector, University of Oslo

Solberg, Erna, Leader of the Conservative Party
Austria

Bronner, Oscar, CEO and Publisher, Standard Medien AG


Faymann, Werner, Federal Chancellor

Rothensteiner, Walter, Chairman of the Board, Raiffeisen Zentralbank Österreich AG

Scholten, Rudolf, Member of the Board of Executive Directors, Oesterreichische Kontrollbank AG
Portugal

Balsemão, Francisco Pinto, Chairman and CEO, IMPRESA, S.G.P.S.; Former Prime Minister

Ferreira Alves, Clara, CEO, Claref LDA; writer

Nogueira Leite, António, Member of the Board, José de Mello Investimentos, SGPS, SA
Sweden

Mordashov, Alexey A., CEO, Severstal


Bildt, Carl, Minister of Foreign Affairs

Björling, Ewa, Minister for Trade

Wallenberg, Jacob, Chairman, Investor AB
Switzerland

Brabeck-Letmathe, Peter, Chairman, Nestlé S.A.

Groth, Hans, Senior Director, Healthcare Policy & Market Access, Oncology Business Unit, Pfizer Europe

Janom Steiner, Barbara, Head of the Department of Justice, Security and Health, Canton

Kudelski, André, Chairman and CEO, Kudelski Group SA


Leuthard, Doris, Federal Councillor

Schmid, Martin, President, Government of the Canton Grisons

Schweiger, Rolf, Ständerat

Soiron, Rolf, Chairman of the Board, Holcim Ltd., Lonza Ltd.

Vasella, Daniel L., Chairman, Novartis AG

Witmer, Jürg, Chairman, Givaudan SA and Clariant AG
Spain

Cebrián, Juan Luis, CEO, PRISA

Cospedal, María Dolores de, Secretary General, Partido Popular


León Gross, Bernardino, Secretary General of the Spanish Presidency

Nin Génova, Juan María, President and CEO, La Caixa

H.M. the Queen of Spain


USA

Alexander, Keith B., Commander, USCYBERCOM; Director, National Security Agency

Altman, Roger C., Chairman, Evercore Partners Inc.

Bezos, Jeff, Founder and CEO, Amazon.com

Collins, Timothy C., CEO, Ripplewood Holdings, LLC

Feldstein, Martin S., George F. Baker Professor of Economics, Harvard University

Hoffman, Reid, Co-founder and Executive Chairman, LinkedIn

Hughes, Chris R., Co-founder, Facebook

Jacobs, Kenneth M., Chairman & CEO, Lazard


Johnson, James A., Vice Chairman, Perseus, LLC

Jordan, Jr., Vernon E., Senior Managing Director, Lazard Frères & Co. LLC

Keane, John M., Senior Partner, SCP Partners; General, US Army, Retired

Kissinger, Henry A., Chairman, Kissinger Associates, Inc.

Kleinfeld, Klaus, Chairman and CEO, Alcoa

Kravis, Henry R., Co-Chairman and co-CEO, Kohlberg Kravis, Roberts & Co.

Kravis, Marie-Josée, Senior Fellow, Hudson Institute, Inc.


Li, Cheng, Senior Fellow and Director of Research, John L. Thornton China Center, Brookings Institution

Mundie, Craig J., Chief Research and Strategy Officer, Microsoft Corporation

Orszag, Peter R., Vice Chairman, Citigroup Global Markets, Inc.

Perle, Richard N., Resident Fellow, American Enterprise Institute for Public Policy Research

Rockefeller, David, Former Chairman, Chase Manhattan Bank

Rose, Charlie, Executive Editor and Anchor, Charlie Rose

Rubin, Robert E., Co-Chairman, Council on Foreign Relations; Former Secretary of the Treasury

Schmidt, Eric, Executive Chairman, Google Inc.

Steinberg, James B., Deputy Secretary of State


Thiel, Peter A., President, Clarium Capital Management, LLC

Varney, Christine A., Assistant Attorney General for Antitrust

Vaupel, James W., Founding Director, Max Planck Institute for Demographic Research

Warsh, Kevin, Former Governor, Federal Reserve Board

Wolfensohn, James D., Chairman, Wolfensohn & Company, LLC
Source
Devamını okuyun...>>

AB,Yeni Dünya Düzeni ve Semboller

Merhabalar, Ab,yeni dünya düzeni ve semboller üzerine bir yazı yazmış bulunmaktayım,umarım hoşunuza gider,en azından konu hakkında sizleri sorgulamaya yönlendirebilirsem ne mutlu bana.Sonuçta buradaki yazılar benim düşüncelerim,doğru,yanlış,saçma ya da mantıklı... asıl önemli olan sizleri araştırmaya itecek gazı verebilmek.

Başlayak öyleyse,
Avrupa birliği ve birleşmiş milletler,isimlere takılmaya gerek yok, bunlar yeni dünya düzeni adına hizmet veren masonik oluşumlardır. Milliyetçilik ve kültür gibi olguları, sözüm ona din ve ekonomi birliği adı altında yok ederek, tek tip Avrupa birliği vatandaşını ortaya çıkarmışlardır. Her ülke için benzer yaşam tarzını,eğitim sistemini,pop kültürünü empoze ederek birbirinden pek de farklı olmayan 500 milyonluk bir devlet oluşturdular.ABD'deki eyalet sistemine benzetebiliriz.Bu çalışmalar sağlam siyasi sistem üzerine kurulmuş tek devlet,tek millet,tek din projesinin başarılı bir örneğidir.

Bir de bizim gibi birliğe alınmadan sömürülen ülkeler var,medyada sürekli uyum yasaları,avrupa birliğine girme başlığı altında haberler yayınlanıyor.Bu politikaların amacı, Halkı Avrupa birliğine girmenin daha mantıklı bir hareket olacağına inandırmaktır.Oysa Türkiye olarak Nato ve gümrük birliği anlaşmasıyla zaten Avrupa'nın içindeyiz,aç bir ayının pençesindeyiz de diyebiliriz.Nato sayesinde askeri bir taşerondan farkımız yok,gümrük birliği anlaşmasıyla da üretimimiz durma noktasına gelmiş,Türkiye ithal mallarla dolup taşmıştır.Son yıllarda olduğu gibi şimdi de özelleştirmelerle fabrikalarımız ve doğal kaynaklarımız önceden ayarlanmış şirketlere devrediliyor,ülkenin elinin,kolunun daha sıkı bağlanması sağlanıyor.

Tüpraş örneği oku dostum oku... http://www.urundergisi.com/makaleler.php?ID=1569

Özelleştirmeler sonrası anlık sıcak arayı gören badem bıyıklımız da ekonomiye renk geldi diyor,doğrudur bokun da bir rengi var,siyah ise en baskın renktir yoksa badem karanlığa mı gönderme yapıyor...

Geçen sene girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nde Lizbon anlaşması yürürlüğe girdi,Türkiye'de ne düzgün bir haber,ne de bir tartışma programı yapıldı,ulan bu kadar mı satılık adamlarsınız ey medya....

Ne mi oldu?

1 Aralık'ta tam yürürlüğe giren Lizbon Antlaşmasıyla birlikte temelde birçok Avrupa milletleri için ulusal egemenlik sona erdi. Birçok Avrupa vatandaşları için önemli kararlar,bu çakallar tarafından verilmiş oldu.Tüm Avrupa ülkelerini bir bayrak altında topladılar diyebiliriz (zaten böyleydi diyebilirsiniz zira bu ülkelerinin herhangi bir konuda karar verme şansları da kalmadı,tam bağımlılık!!) Yeni dünya düzeni, Avrupa ve ABD'nin paralel politikalarıyla nihayi düzene doğru daha da güçlendi.

Lizbon Antlaşmasında  onaylanan değişiklikler:

  • 6 aylık dönüşümlü başkanlık sistemini kaldırıp yerine, 2,5 yıllık süre için üye ülkelerin oy birliğiyle atayacakları AB Konseyi Başkanı'nı getirmektedir. Bu başkan yılda 4 kez toplanacak AB zirvelerine de başkanlık edecektir.
  • Dış politikada tek seslilik amaçlı olarak atanan AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ise, Dışişleri Bakanlarını buluşturan Dış İlişkiler Konseyi toplantılarına başkanlık edecek ve AB Komisyonu başkan yardımcılığı görevini de üstlenecektir ve eşgüdüm sağlayacaktır. İngiltere'nin ısrarı üzerine "AB Dışişleri Bakanı" sıfatı değiştirilmiştir.
  • AB'nin 5 yıllık dönemlerle her ülkeden birer temsilciyle çalışması hedeflenen yeni anayasada, 2014 yılından itibaren komiser sayısının, üye ülke sayısının üçte ikisine düşürülecek ve bazı ülkeler komisyona dönüşümlü üye gönderecektir.
  • İkili çoğunluk sistemi olarak adlandırılan nitelikli oylama yöntemi, karar alınabilmesi için ülke sayısı dikkate alındığında yüzde 55 ve ülke nüfusları dikkate alındığında yüzde 65 destek bulunmasını gerekli kılıyor.
  • AB bütçesi, dış politika ve vergi gibi konularda karar alınabilmesi için, "İkili çoğunluk sistemi" geçerli olmayacak ve üye ülkelerin oy birliği gerekecek.
  • Üye ülkelerin ulusal meclisleri, AB Komisyonunun hazırladığı yasa tasarılarını yeniden incelenmek üzere geri gönderme yetkisine sahip olacaktır....
Dr. Dilek YİĞİT 'in konuyla ilgili yazısı http://www.sde.org.tr/tr/haberler/1570/lizbon-antlasmasi-avrupa-anayasalasma-surecinin-sonu-mu.aspx

Ey arkadaşlar,eyy gençlik, bu Avrupa birliği var ya bu avrupa birliği,eyyy dostum bu avrupa birliği var ya,eyyy modernim,eyy bağnazım,eyyy esnafım,eyyy işi gücü particilik olan,eyyy badem,eyyy Kemalist,eyyyyy fetocu bu avrupa birliği var ya götümüze girsin...zaten sözüm ona küreselleşme adı altında karar verme gücümüzü kaybettik,avrupaya girerek ülkenin anahtarını da verelim tam olsun.


Birazdan avrupa birliğinin sembollerine değinicem ama daha öncesinde Avrupa Birliği düşüncesi ve masonik bağlantısı üzerine kısa bir bilgi vermek istiyorum..


Avrupa Birliği denince akla ilk gelmesi gereken isimlerden Kont Richard Kalergi'nin Siyonist Theodore Herzle ile yakın bağlantısı vardı.Ölümünden sonra yerine geçen ve aynı zamanda Yahudi olan Otto Von Habsburg,mason locasının büyükustası olmuştur.

Kont Richard Kalergi, 1894-1972 arası yaşamıştır. avrupa birliği fikrinin yakın zamanlardaki babası, avrupa birliği hareketi'nin kurucusu.


Avusturya Macaristan İmparatorluğu diplomatı olan bir kont ile japon bir annenin çocuğu olan Coedenho ve Kalergi birinci dünya savaşı'ndan sonra, 1923'te dönemin tanınmış kişilerine binlerce kartpostal göndermiş ve pan-avrupa adlı bir broşür yayınlamıştır. Bu broşürün içinde her okuyucuyu avrupa birliği hareketi'ne davet eden bir form da koyan Coedenhove-Kalergi, Avrupa birliği'ni hedefleyen ilk kitlesel hareketin kurucusu olarak bilinir.


Albert Einstein, Thomas Mann, Sigmund Freud, Rainer Maria Rilke, Miguel de Unamuno, Salvador de Madariaga, Ortega y Gasset, Konrad Adenauer gibi kişilerin üyesi olduğu ve desteklediği avrupa birliği hareketi ilk kongresini 1926'da Viyana'da yapmış ve Aristide Briand'ı (Mason) onursal başkan olarak seçmiştir.


Richard Coudenhove-Kalergi, bu girişimin başarısız olmasından sonra Abd'ye gitmiş ve ikinci dünya savaşı'ndan sonra Avrupa'ya geri dönerek Avrupa birliği fikrini tekrar gündeme getirmiştir.


Yazının buradan sonrasının başlığı Avrupa Birliği ve Semboller olsun...





Brüksel de bulunan AB merkezinin önündeki heykene bakalım,

Söz konusu heykelimiz pagan tanrıçası Europa heykeli,hikayesine gelince,

Europa Suriyeli çok güzel bir kızdı. Öyleki parlak teni göz alıcı bakışı ile dillere destan olmuştu. Eğlenceyi ve gezmeyi çok severdi. Sabahtan akşama kadar tüm vaktini kırlarda deniz kıyısında arkadaşları ile birlikte gezerek geçirirdi. Gene böyle bir gün, deniz kenarındaki bahçelerden birinde arkadaşları ile çiçek toplarken Zeus Europa'yı gördü. Onun güzelliği baş tanrının aklını başından almıştı.

Karısı Hera'nın haberi olmadan güzel Suriyeliye yaklaşabilmek için altın rengi bir boğa şekline girdi ve kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında gezinmeye başladı. Kızlar boğadan korkmak bir yana onu çok sevimli bulmuşlardı, ona yaklaşarak sevmeye başladılar. Güzel Europa ona yaklaştığı anda boğa yere yatarak kızın ayaklarına kapandı. Europa boğanın sırtını okşayarak yavaşça üzerine oturdu.Tam arkadaşlarıda ona katılacakken boğa birden ayaklandı ve ve sırtında Europa ile denize doğru koşmaya başladı. Deniz kenarına vardığında azgın dalgaların hepsi sakinleşmiş durulmuştu. Boğa dalgaları yararak, denizde kumlu bir ovada koşuyormuş gibi hızla oradan uzaklaştı.

Bir süre sonra kıyıya vardıklarında Zeus genç kızı bir çınarın gölgesine bıraktı ve boğa şeklinden sıyrılarak tekrar tanrı şekline döndü ve ona kendisini tanıttı. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazırladılar. Bu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez. Kirid kralı Minos bu birlikteliğin sonucunda doğmuştur.(Alıntı)

Bu heykellerin hiç mi anlamı yok ya da sadece europa isminden dolayı mı sembol oldular?

Bu örğütün tanrısı Lusifer olduğuna göre Zeus burada Şeytan'ı temsil ediyor. Zeus'un Europa'ya sahip olması,Lusifer'in Avrupa'ya egemen olması gibi bir anlam ortaya çıkarıyor.





İngilizce daha uzun bir bilgi http://en.wikipedia.org/wiki/Europa_%28mythology%29


Babil Kulesi

Bir diğer sembol ise Babil kulesi ve Parlamento binasının benzerliği,ayrıca yasaklanmış bir AB posterinde de Babil kulesi konu edilmiş.



Babil kulesiyle ilgili kısa bir bilgi verecek olursak;

Tevrat'a göre, Tufan'dan sonra hepsi aynı dili konuşan yeryüzündeki insanlar Babil ülkesindeki Şinar Ovası'na geldiler. Burada kuracakları kentte çok yüksek bir kule yapmaya giriştiler.
 Pek çok efsanede ve kutsal kitaplarda adı geçen Babil Kulesi, yeryüzündeki ulusların ve onların konuşmakta olduğu binlerce dilin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili bir inanış unsurudur: İnsanlar, Tanrıya ulaşmak ve ona daha yakın olabilmek için, uyum içerisinde ve büyük bir istekle göğe yükselen bir kule inşa etmeye girişmişlerdir. Kule, çok geçmeden yükselmeye başlamış ve bunu gören Tanrı, kuleyi inşa eden her insana ayrı bir dil vermiş, onları dünyanın dört bir tarafına savurmuştur. İnsanlar birbirleriyle anlaşamadıkları için kulenin yapımı da durmuş ve dünya üzerinde çok sayıda ulus ve bu uluslara ait binlerce dil türemiştir.

Ama efsaneye göre bu kuleyi, Tanrıya ulaşmak veya Tanrı'ya tapmak için değil,Tanrı gibi olmak amacıyla yaptılar,kafir bir düşünceyle yani.

Eksi ahitin arami dilindeki tasfirinde;
“God has no right to choose the upper world for Himself, and to leave the lower world to us; therefore we will beuild us a tower.”. 

Tanrının yeryüzünü bize bırakmaya, gökleri de kendisi için seçmeye hakkı yok,bu yüzden kendimize kule yapıcaz. Bunun bir satanik kule olduğu aşikar.

Peki Babil kulesi ile Avrupa Birliği'nin ne tür bir bağlantısı var? Parlamento binası açık bir şekilde Babil kulesine neden benziyor?

Daha önceden de belirttiğimiz gibi bu gizli örgüt şeytana tapıyor, bu yüzden babil kulesini sembol olarak seçtiler,onların tanrısı lusifer ve onu göklere çıkarmak istiyorlar.(sembolik tabi bunlar,adamlar için ritüelik bir değeri var) Babil kulesini tamamlayan bir parlamento binası yapıyorlar,neden? Avrupayı ele geçirdik diyorlar bi nevi,tüm avrupada lusiferin egemen olduğunu gösteriyorlar,
Şimdi Babil kulesi ve Avrupa birliği parlament binasına bir bakalım.



Avrupa Birliği Parlamento Binası







Babil Kulesi ve Parlamento binası,birbirlerini tamamlıyorlar...













                                              Peki Bu yasaklanan resimde gözünüze çarpan birşey var mı?

Ben söyleyim yıldızlar birer okült sembol olarak kullanılmış,Baphomet yani şeytanı sembolize etmekte.
Baphomet ismi, Tapınak Şövalyeleri tarikatının kaldırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Önceleri tarikat mensuplarının taptığı put, daha sonra ise şeytan olarak tarif edilmiştir.


 Avrupa Birliği kendisini Tanrı'ya doğrudan muhalefet olarak görmektedir.Hıristiyan kilisesi devirmek için yasalar da yavaş yavaş değişiyor zira vatikan sapkınlıklarla kiliseyi mundar etmiş durumda.
Daha önceki yazılarda bahsettiğim gibi dinlerin çöküşüyle Lusifer inancı yükselecek.Albert Pike'nin mektubunda bu proje göze çarpmaktadır.



Gene bu parlamento binasıyla ilişkili olarak boş bir koltuktan bahsedelim.Parlamento içinde bulunan 666 nolu koltuk bu güne kadar kimseye tahsis edilmemiş.

Revelation 13:18: "Here is wisdom. Let him that hath understanding count the number of the beast: for it is the number of a man; and his number is Six hundred threescore and six." That is 666.

Vahiy  13:18:  Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666'dır.

Tüm koltuklar belli kişilere verilmişken sadece 666. koltuk kimseye verilmemiş,çocuk mu bunlar bir bildirleri vardır herhalde.

Bakın sıralamaya:

660 Marchiani
661 Montfort
662 Quiero
663 Souchet
664 Thomas-Mauro
665 Zizzner
666 -------
667 Cappato
668 Turco
669 Bonino
670 Pannella
671 Dupuis
672 Della Vedova

Parlament binasında 785 üye var ama sadece 666.koltuk boş,belki de şeytan ayırtmıştır.


Image


Sonuç olarak yeni dünya düzeni emellerinde olan illuminati,komunizmi yeteri kadar kullandıktan sonra avrupa birliği projesine geçmişti.Yukarıda bahsettiğim gibi Lizbon anlaşmasıyla daha da güçlendiler,yakında ne yapacaklar bilemem ama AB nin çok fazla dayanacağını sanmıyorum,parçalanır mı bilinmez,daha iyiye gitmeyeceği aşikar.Kriz mıriz diyerek ülkerleri çamura saplayacakları Yunanistan örneğiyle belli oldu,birçok ab ülkesi siki tutmuş vaziyette.Nasıl ki kendi kurdukları Sovyet Rusya'yı parçalayıp bir sürü ülke çıkardılar,hepsine silah satıp savaştırdılar,aynısını avrupaya da yapabilirler.

saygılar efenim...
Devamını okuyun...>>

Ceza Olum Sen de Biraz Delisin





Merhaba bugünkü konumuz Ceza'nın Organize Oluyoruz aldı albümde yer alan parçası.Dinlediğim zaman çok hoşuma gitti diyebilirim zira ben de aynı konu üzerinde paylaşımlar yapıyorum.

Rap 1970 yılında ezilen,adaletsizliğe isyan eden siyahi müzisyenler tarafından çıkarıldı teması politika,adaletsizlik,eşitsizlik vb. idi. Şu an ki Rap e bakın sadece yüzde biri özlerine bağlı kalmaya devam ediyor.
İşte bu noktada Ceza'ya yaptığı müziğin hakkını verdiği ve insanlara birşeyler anlatmaya çabaladığı için teşekkür ediyorum.
zira anlayana sivrisinek saz,anlamayana davul zurna az. demiş Teoman...


Ayrı bir noktaya değinirsek;
Abd'nin Rapçileri paraya boğmasının sebebi susmalarını sağlamaktır,konuşanı genç yaşta öldürürler, 2Pac gibi,öldürmezlerse de yalan haberlerle hapse tıkarlar, Dmx gibi. ABD bu insanlardan her zaman korkmuştur, pop kültürü ortaya çıkarmış,bu müzik tarzını da karı,kız,aşk,para temaları içine tıkmıştır.Çünkü insanları düşünmeye yönlendiren ne varsa bu kapitalist satanik düzen için bir tehdittir.

John Lennon gibiler yok edilmeli,çarklara zarar gelmemeli...




Yeni Dünya Düzeninden,Pop kültürü Buggs Bunny'e,Firavun dan kraliçeye,ruhunu şeytana satan pop starların yükşelişine,damalı zeminden mason ritüellerine gönderme,Alamut kalesinden Hassan Sabbah'a ve haşhaşilere....İşte karşınızda Ceza... mamamımımama...




Sen de Biraz Delisin Sözler:

Hiç de limiti yok işimin

Zaman aşımı değişiyor biçimi
Rapin ve rape paha biçenin
Fatal'ın kafiyesi gelişi gibi gidişi de güzel olur,
El işi değil bu delilik

1-2 değil bu önüne post serilir
Eline koz verilir, yanına kar kalır
Hep. Bu gemi dev bi şilep ve yükü çok
Edebi 2010 senesi geride kaç kaldı ve
Kaç baş kaldıran, savaşı alsın
Taç tak kraliçe, tahtın altın
Sen firavuna tapanın yalanına inan
Ben .... ters çeviren adam
Sen kareli yolları boya siyaha
Gamalı haçı, sok fıçıya
Nazi papa acaba niyeti ne
Bu patikada, bu da bize madik atar ise
Tüm toplumu kaplar panik atak.

Köprüyü geçip alayına rest çektim
Su yolunda kırılır testisi yapan hectic
Baktım hep tek tip teklifler adı batasıca
Yaşadığım eklips yürü be keklik
Eski okulun derdi çok olur
Nerede bulunur çözümü sorunun
Elini verenin kolunu kapıyor kapılar
Yolumda yürürüm evet ama benim iki yanım uçurum




Düzenin karşısında sen de biraz delisin
Eğer yanımdaysan sen de biraz delisin
Herşeyin farkındaysan sen de biraz delisin
Hep zoru seçiyorsan sen de biraz delisin

Kime denir ayvaz, kalp durdu bypass

Mabedim night club, düşünceler haylaz
Madenim ryhmelar, kanı deli olan anlar beni çoğu ayvaz
Edilirler itlaf, tipin adolf hitler aynı, ayna orda git bak

Eğer fücur fitneyse işin gücün yettiyse
Konuş eğer doğruysa, olan oldu ne olduysa
Halk yanlış yaptığında asla gözden kaçmaz
Hadi kalk, hadi gel, hareket, hadi koş benimle
Bugünü yaz bir kenara yaz bir kalemle
Her taraf tuzak dolu, bakın işte bu bir bubi
Bundan yeni dünya düzeni dediğinde gani
Mahatma Ghandi gibi and iç hadi
Yeni nesle ilham verir buggs bunny
Bu bestenin sonradan geliyor tesiri
Beni dinliyorsan eğer, sen de biraz delisin.




Düzenin karşısında sen de biraz delisin
Eğer yanımdaysan sen de biraz delisin
Herşeyin farkındaysan sen de biraz delisin
Hep zoru seçiyorsan sen de biraz delisin

Atmosferin aklı selim hakkını savunanları

Plansızlar artık kalk gidelim alaylı
Yıkılsın bütün saraylar, açtığım her bir paragrafta yazar
Savaşırlar kalanlar, hep her yönüyle dolaylı
Gün geçmiyor olaysız, günden güne karıştıkça dünya
Ruhunu satanlar ilerliyor kararlı
Candan öte can var içinde bilir mi mülayim
Sen dert etme koç arkamda Aziz Mahmut hüdayi

Geri verirse elindekini
Delirip en öndekini alayım dersin
Belindekini çekip en iyisini sen bilirsin belirsiz dünya düzeni
Gereksizini seçip dinleriz biz kelimelerin
İnsanın canı kelepir ödemez ise senedi
Her yolu denedi, demedi bir gün nedir emeli?
Derinde duran sırların işaretleri göz önünde, ben bir siyah bayrak çektim
Bak işte mikrofon ödül.
Kiminin pulu parası kimin ahı duası
Pimi çekince bombanın kimin açılır yarası
rapin Alamut kalesi ve ben ise bir assassin
enosis kimin işi? kimin haram dolu kasası?
tepinin şimdi hepiniz, hepiniz zemindesiniz
bağlıdır hep elimiz kolumuz, seyrederiz
zalimin yaptıklarına ah ederiz hepimiz
and içeriz yolunu keselim, kan dökenin.


Düzenin karşısında sen de biraz delisin
Eğer yanımdaysan sen de biraz delisin
Herşeyin farkındaysan sen de biraz delisin
Hep zoru seçiyorsan sen de biraz delisin
Devamını okuyun...>>

Neo'nun Seçimi What is the Matrix Ulan

Matrix...
"Take the blue pill (Neo's right): The story ends. You wake up in your bed and believe whatever you want to believe.
Take the red pill (Neo's left): You stay in wonderland and I show you how deep the rabbit hole goes."


Mavi hapı al : Hikaye biter.Yatağında uyanırsın ve neye inanmak istersen ona inanırsın.
Kırmızı hapı al: Harikalar diyarında kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm.


Bizler de seçim yapmalıyız dostlar,

Mavi hapı içmeye devam edip,televizyon ve medyanın bizi zehirlemesine izin veririz ya da Neo gibi cesur davranıp bu virüslerle savaşırız.




Devamını okuyun...>>

Usame bin Ladin'i Öldüren Team 6 Pert

Merhaba, geçen gün Afganistan'da düşen helikopterde ölen 31 askerin içinde Team Six adlı özel kuvvet askerlerinin olduğunu ögrendim.Türk gazetelerinde bunla ilgili bir şey yok ama aşagıdaki yabancı kaynakta bahsi geçiyor.
Team Six Usame bin Ladin'i yakalayıp öldüren deniz komandolarının ismi.

Bakın CnnTürk sunucusu ne diyor, Bin Ladin'i team 6 öldürdü falan filan sonrasında ise ölümün herhangi bir kanıtından bahsetmeden,efendim neden Pakistan'ın haberi olmadan öldürürldü falan.Bak bak nasıl da değiştiriyor olayı,Bİn Ladin'i kesin öldürdüler de operasyonu kaldı işin,vay televizyon vay haberler vayyy.




Ben size söyleyim arkadaşlar Usame Bin Ladin ölmedi,öldürülmedi,öldürülmez de.Neden öldürsünler kendi ajanlarını,yıllarca ABD'ye hizmet vermiş bir ajan,ABD'nin Afganistan'a girmesini sağlamış,dünyanın afyonunu amerikalılara vermiş,orta doğuda bir kale vermiş vb..üstün hizmet madalyası almadıysa topum.

Bin Ladin şuan sakalları kesmiş,entel gözlüğünü takmış bahamalarda emekliliğini yaşayan bir adamdır,süper ingilizce konuşan,modern takılan Abd vatandaşı bir turistten kimse kıllanmaz arkadaşım,kimse demez bu ladine benziyo falan.

Ne yaptılar sözde makyazlı bir ölü fotoğrafı,kanıta bak düzgün video bile yok.Sonrasında neymiş efendim tepki falan olmasın diye denize atmışlar,hee oldu kib bye...

Tabi Team 6'de yer alan her komando emri yerine getirdi ve bu senaryoda yer aldı.Gelin görün ki ABD bu askerlerin konuşma ihtimalini göz ardı etmez,etmedi de hepsini sözde Taliban saldırısıyla düşürüp öldürdü.

WASHINGTON (AP) —- The Associated Press has learned that more than 20 Navy SEALs from the unit that killed Osama bin Laden were among those lost in a helicopter crash in Afghanistan.

Haber ajansı içinde Bin Ladin'i öldüren 20 askerinin de bulunduğu helikopterin Afganistan'da düştüğünü bildirdi.
Gerisi ayrıntılar...


The operators from SEAL Team Six were flown by a crew of the 160th Special Operations Aviation Regiment. That’s according to one current and one former U.S. official. Both spoke on condition of anonymity because families are still being notified of the loss of their loved ones.
One source says the team was thought to include 22 SEALs, three Air Force air controllers, seven Afghan Army troops, a dog and his handler, and a civilian interpreter, plus the helicopter crew.
The sources thought this was the largest single loss of life ever for SEAL Team Six, known as the Naval Special Warfare Development Group.
Just heard this, found it incredibly suspicious when you take it into consideration.
Quote:” more than 20 Navy SEALs from the unit that killed Osama bin Laden”
Devamını okuyun...>>

John Todd'un Rothschild ve Piramit Hakkındaki Röportajı

       "The seal of the pyramid was created by the Rothschild family and brought
        to North America by Benjamin Franklin and Alexander Hamilton before 1776.
        The Rothschild family is the head of the organization in which I entered in
        Colorado. All the Occult Brotherhoods are part of it. It is a
        Lucifer Organization to install his reign in the whole world. The eye on the
        pyramid is the eye of Lucifer. Supposedly the Rothschild's have personal dealings
        with the Devil. I have personally been in his villa and have experienced it. And I know it is true",

        - John Todd - ("Masonic Council of Thirteen")

1991 yılında John Todd Dolardaki Piramit hakkında röportaj veriyor:

        
"Piramit mühür Rothschild ailesi tarafından oluşturuldu ,1776 yılında Benjamin Franklin ve Alexander Hamilton tarafından Amerika'ya getirildi.Rothschild ailesi,Colorado'da katıldığım örgütün başıdır.Tüm okült tarikatlar bunun bir parçasıdır.Bu lusifer'in (şeytan) saltanatını kurmak için kurulmuş bir örğüttür.Piramitteki göz lusiferin gözüdür.Söylendiğine göre Rothschild ailesi şeytanla anlaşmalar yapmıştır.Şahsen onun villasında bunu tecrübe ettim ve bunun doğru olduğunu biliyorum.''
      

- John Todd ("Onüçler Masonik Konseyi")
Devamını okuyun...>>
Banu Avar'dan güzel bir video daha paylaşalım,sadece 17 dakika sürüyor birşey kaybetmezsiniz.İftarı beklerken izlemeniz dileğiyle...


Yeni Dünya Düzeni: Yasaklanan Belgesel-Banu Avar roy_42
Devamını okuyun...>>
Merhaba, niyet ettim,niyet eyledim yeşilçamdan bir video paylaşmaya..

Orhan Gencebay'ın başrollerinde oynadığı Feryada Gücüm Yok adlı 1981 yapımı film.
Tamamını izlemedim ama paylaşılan bölümde senaristin açık bir şekilde illuminatiye gönderme yaptığı belli yıl ise 1981.
Son yılların fenomeni zeitgeist belgeselinin nereden arak olduğu anlaşılıyor hehe...



Kötü karakterimiz sözlerine başlıyor.

Biz de memnunuz babalar da,büyük oynuyoruz,her yerde adamlarımız var.
Lavuğumuz satın alınmış işbirlikçiyi temsil ediyor,babalar dediği bekli de illuminatici masonlardır(zengin yahudiler) kim bilir.

Turizme büyük önem veriyoruz,sahildeki bütün arsaları bunun için kapattık,önce insanlarda tatil yapma özlemini yaraticiğiz bunun için basın,radyo,televizyon gibi araçlarla kampanyaya giriştik,harcamalar sonsuz.

Vay be vayy göndermeleri kes,ben bile yeni dünya düzeni hakkında konuşurken bu kadar net açıklamalar yapamam. Ne diyor lavuğumuz turizme önem verdik,ulan o kastettiği yozlaşmış popüler kültür olmasın,hani yeni dünya düzeninin en önemli unsuru olan.
Devamında ise,insanlara Amerikan rüyasını satıcaz bunun için de medya,sinema,sanat ne varsa kullanıcaz,harcamalar sonuz diyor.

Bende olsam sonsuz derim zira,

Sektöre bakacak olursak örneğin Walt Disney 33°dereceden mason ve illuminati üyesiydi,şuan Disneyin başındaki isim Michael Eisner bir yahudidir.Disneyin alt kuruluşları ise Touchstone Pictures, Hollywood Pictures,Caravan Pictures ve Miramax Films bu firmalar sinema sektörünün önemli şirketleri olup popüler kültür yaratmak için yüzlerde film yapmışlardır.

Viacom bir yahudi kuruluşu,MTV, Nickelodeon gibi birçok kanala sahip,Mtv hakkında birşey yazmaya gerek yok zira pop kültürü için ortaya çıkmış bir fikirdir.

DreamWorks keza yahudilerin kurduğu şirketler.

Aklınıza gelebilecek dünya çapındaki medya şirketleri yeni dünya düzenine hizmet eden kuruluşlardır,hepsini burada yazmanın manası yok.

Devam edelim,

10 yıl sonra yepyeni bir kuşak yetişecek,kılığı kıyafeti,yediği,içtiği,şaç şekli,dinlediği müzik hep bizim tarafımızdan empoze edilecek.Yepyeni bir dünya kuriciğiz.

Yaptılar da,plastikten bir kültür ortaya çıkardılar,amerikan kültürüne sahip bir dünya.Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin aynı giyinen gençler göreceksiniz.Kabul edelim hepimiz bu kültürün bir parçası haline geldik,bu adamların politikalarına o kadar kandık ki kendi kültürümüze demediğimiz laf kalmadı.Hepmizin ayagında converse yok mu,ya adidas,levis pantalondan aşağı giymem diyenler,boxer yerine slip don giyen kro,son model arabayla basa bas gezen adam karizma,evliliğe çamur atıp dost hayatı yaşayan entellektüeller,kendi kültürünün parçası olan müzikleri dinleyen sıgır,kro,alt kademe vb. ,pop,rock dinleyen tarz sahibi, müzikten anlayan adam... falan filan.Kimseyi eleştirmek için yazmıyorum ama bunlar onların istediği bir kültürün parçalarıydı ve hayatımızdalar...Ayakkabı örneğine falan takılma onlar birer sembol...















(Caps vereyim de namım yürüsün vol 1)
Tek tip insanlar,tek bir kültür,tek din,tek millet,tek bayrak YENİ DÜNYA DÜZENİ



Daha fazla ve daha fazla...

İnsanların hangi kitapları okuyacağını,hangi filmleri seyredeceğini biz tayin ediciğiz zaten bu filmleri çeken de kitapları yazan da bizim ekibimiz olacak.Geniş bir sanatçı kadromuz var,en iyi ressam,tiyatrocu,besteci,yazar ve yönetmen gibi elemanların hepsini bünyemizde topladık, sen de bunlardan biri olucaksın.


Burası süper,bu adamlar,bu tüm dünyanın içine sızmış ajanlar,müfredatı hazırlayan adamlar.Toplumları istedikleri gibi eğitirler,bilgimiz bu adamları izin verdiği ölçüdedir.Tarihimizi çıkarlarına göre anlatarak,geleceğimizi belirlemiş olurlar.Tabi bunların hepsini filmin başrolündeki satın alınmış işbirlikçilerle yaparlar.

Müfredat,tarih falan dedik içi boş kalmasın,

Mason Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Köy Enstitüleri'ni masonik felsefeyi topluma empoze etme aracı olarak kullanmak istiyordu.

1945 yılında Ankara'daki Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde kurulan Köy Enstitüleri Dergisi, İslam dinine ve islam dininin kutsal saydığı tüm değerlere gizli ve açık saldırmaya başladı. Marksist eğilimleri ile tanınan İsmail Hakkı Tonguç'un, adı geçen dergide yazmış olduğu bir makalede şu satırlar dikkat çekiyordu:

Ümid edelim ki, yarının dünyası imanını göklerden gelecek görünmez kuvvetlerle ve fizik ötesi fikirlerle beslenmesin. Eğer onun kuvvetli ve mesut bir temeli olsun istiyorsak biz insanlar yeni dünyaya şamil, ihtirassız, yalansız, insani, rasyonel ve reel taze bir din vermeliyiz. Köy Enstitüleri'nde yetiştirilen çocuklar, skolastiğe köle olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır.

Yani köy enstitüleri, yeni dünya projesinin amacları doğrultusunda dini ortadan kaldırmaya yönelik bir çalışmaydı.


Sahne değişiyor ve lavuğumuz devam ediyor.

Tv ve müzik programlarını denetim altına aliciğiz.Artık senin parçaların da televizyonda çalacak,şarkı sözlerin denetimizden geçecek,bize uygun olmayan sözler değiştirilecek.

Rtük kafası gibi bişey la bu..Kurulan bu sözde denetim mekanizması bize aykırı olan ne varsa yokedecek diyor.
Çok basit bir örnek, günümüzde hükümet aleyhinde bir belgesel tv de yayınlanabilir mi? Yayınlanamaz arkadaşım zira tvden önde denetlemeye gider,ya onların istediği gibi editlersiniz ya da filminizi geri çekersiniz.Artık iş denetleme olayını da geçti zira o belgeseli size bir güzel yedirirler..


İşte arkadaşlar hep demişimdir yeşilçam candır,kandır diye,bakın ne güzel vermiş mesajları.Türk Kubrick'lerin çoğalması dileğiyle...

Görüşmek üzere..
Devamını okuyun...>>

Günün Fotoğrafı No:5

Ne var canım bunda diyenin ağzına vururum.Biraz araştırın işareti neymiş ne değilmiş...


Devamını okuyun...>>

Günün Fotoğrafı No:4


Devamını okuyun...>>
Yorum yapmadan mektupta söylenenleri burada paylaşıcam.Yorum size ait...

Nelson A. Rockefeller ise Başkan Eisenhower’a yazdığı mektupta şunları söylemiştir.

“Biz askeri paktlarımızı kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik ve askeri nüfuzu garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını Asya, Afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin Türkiye’ye, bazı hallerde düşünülenin tersine sonuçlar verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini arttırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere –Türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardım yapılabilir, ama bu bize uygun hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.”



Metkubun tam metni:


"sevgili başkanım,

az gelişmiş ülkeler için daha akıllı ve cesur bir yardım programı hakkında yapmış olduğum teklifler dolayısıyla camp david'de cereyan eden uzun ve yorucu tartışmalara tekrar dönmeyi gereksiz bulurum. bununla beraber, gereksiz siyasi olaylar, tartışmalarımızın verimsiz olmadığını göstermiştir. bu bakımdan herhangi bir orjinallik iddiası taşımayan ve fakat dış politikamızın önemli sorunlarından birini teşkil eden mesele hakkında, yararlı olacağına inandığım görüşlerimi bildirmenin zamanı gelmiştir.

dış politikamızın genel çizgisi hakkında, hükümetle temelde hiçbir fikir ayrılığım yoktur ve hiçbir zaman da olmadı. en azından herhangi bir insan kadar askeri paktların önemini ben de kabul ediyorum. fakat bunların, şimdiye kadar dışişleri bakanlığı'nın yapageldiğinden daha başka bir biçimde ele alınması gerektiği kanısımdayım. tam da şu sırada ruslar'ın izlediği aktif dış politika sonucu, askeri paktların, gittikçe halkların gözünden düşmekte olduğu gerçeğini de görmek zorundayız. seato paktı bunun en belirgin örneğidir. en önemli asya ülkeleri bu pakta girmeyi reddettiler.

en son askeri projelerimizin kaderi, evvelkilerden daha da kötü olsu. örneğin bağdat paktı. oysa bu paktı, dujlas, amerikan diplomasisinin önemli bir başarısı, ingilizler de kendi başarıları olarak ilan ettiler. bağdat paktı'nın, kağıt ve harita üzerinde iyi bir görünüş arzettiği doğrudur. zira bu pakt, ortadoğu'nun dört ülkesini, bizim çıkarlarımıza uygun düşen tek bir pakt içinde toplamaktadır. bu ülkeler, komünist dünyanın güney sınır çizgisi üzerinde bulunmaktadırlar. ayrıca, kıymetli stratejik hammadde rezervlerine ve kalabalık insan gücüne sahiptirler. bağdat paktı üyesi olan türkiye, aynı zamanda nato yoluyla bizim savunma sistemimize bağlanmıştır. pakistan ise, aynı zamanda seato üyesidir. ortadoğu'daki birçok arap ülkesi, bağdat paktı'nın kendi ulusal çıkarlarına karşı olduğunu ileri sürerek bu pakta girmemişlerdir. gerçekten de yaattığımız bu askeri paktlar, ne güneydoğu asya'da, ne de ortadoğu'da arzuladığımız hedeflere ulaşmamıştır. çünkü, bu paktlar başarıya ulaşmaları için hayati önem taşıyan bazı ülkeleri içlerine almaya muvaffak olamamışlardır. bütün bunlarla, bu askeri organizasyonların bizim için bir değeri olmadığını, kurulmamaları gerektiğini söylemek istemiyorum. ben bu paktları değil, onların kurulmasında kullanılan yol ve metodları eleştiriyorum. şu meşhur standart oil tröstü için iyi olan abd için de iyidir tekerlemesini burada tekrarlamak istemiyorum. fakat yine de gerek bağdat paktı'nın, gerekse seato ülkelerinin çok değerli kaynaklarından bizim yeterince yararlanamadığımız gerçeğini gözden uzak tutmam. ayrıca, bu paktlar, bizim için hayati önem taşıyan köprübaşlarının güvenliğini dahi garanti altına alamamışlardır.

ikinci dünya savaşı'ndan sonraki asya politikamızın başarısızlığı; rus yöneticilerinin, hindistan, burma ve afganistan'a yaptıkları ziyaretlerin ve sovyetler'in bu bölgede büyük yatırımları kapsayan ekonomik işbirliğine gösterdikleri büyük arzu ve teşebbüslerin ışığı altında incelenecek olursa, çok daha açıklık kazanır. bu güne dek maalesef etkili bir şekilde karşı koymayı başaramadığımız bu rus adımları, bütün asya ülkelerinin geleceği bakımından geniş ölçüde ekonomik ve politik sonuçlar doğurabilir. bu yüzden biz mevcut askeri pakt ve anlaşmaları sağlamlaştırmak yanında, yenilerini de kurmak istersek -bu cins paktların çeşitli ülkelerle olan ilişkilerimizde zorunlu ve uygun biçim olduğunu kabul etmek şartıyla- karşımıza çıkan yeni duruma uygun davranış göstermekle işe başlamalıyız.

bizim politikamız hem global, yani dünyanın bütün kara parçalarını kapsayan, hem de total olmalıdır. yani politik, askeri, ekonomik, psikolojik tedbirleri ve özel metodları bir bütün içinde bir araya getirmelidir. başka bir deyişle, yapılacak şey, atlarımızın hepsini bir tek arabaya koşmaktır.

görüşümü daha iyi ortaya koyabilmek için -yüzeysel de olsa dış politikamıza ait birkaç ilkenin, avrupa ve asya'da nasıl uygulandığını tahlil etmeye çalışacağım.
bilindiği gibi, avrupa'da ekonomik yardımla işe başladık. marshall planı olmasaydı, nato'nun kurlması mümkün olamazdı. marshall planıyla gerçekleştirilen şey, baskının her çeşidinin kullanıldığı, koordine bir dış politika sağlamak oldu. bu politika ise, umduğumuz ve planladığımız gibi sağlam bir askeri paktın kurulmasına götürdü.

asya'daki çabalarımız daha az başarılı sonuçlar verdi. kanaatimce, bunun esas nedeni, tek şeyle açıklanabilir. kurulmasını arzu ettiğimiz ittifaklar için gerekli ekonomik hazırlıkların önemini küçümsediğimiz bir dönemde, şiddet ve baskı anlayışı fazlasıyla göze batacak şekilde ortaya kondu. ittifakların askeri yönü çok sivriltildi.

hayati önem taşıyan ekonomik görüşün, dışişleri bakanlığı'nca küçümsenmesi, seato ve bağdat paktı'nın kum üstüne inşaa edilmesine yol açtı. bence bu kum, çimento ile pekiştirilmelidir. bayrağın ticareti takibetmesi bir amerikan geleneğidir.

bu akıllı geleneğe rağmen, biz bütün enerjimizi seato'nun askeri yönüne harcadık. abd'nin çan-kay-şek ile birlikte komünist çin'e karşı açacağı bir savaşa, seato üyelerinin katılacağını tasavvur etmek, hemen hemen imkansızdır. bunula birlikte, dışişleri bakanlığımız böyle bir tasavvurun hesabı içindeydi.

kaçınılmazlığını sizin de şimdi bizzat kabul ettiğiniz ekonomik tedbirlerin, düşüncesizce atılan askeri adımlar yüzünden neticesiz kaldığı bir gerçektir. bu gerçeğin, hükümet adamlarımız tarafından gittikçe görülmesi beni memnun etmektedir. eğer askeri paktların ve kuruluşların yolları, önceden ekonomik tedbirlerle döşenmemişse atılacak askeri adımlara itiraz edilmemesi gerekir.

sayın başkanım, biliyoruz ki; dünyanın geniş bölgelerini kapsayan az gelişmiş ülkelerde, sermaye, techizat, idari personel ve teknik uzman eksikliği en önemli meseledir. bütün planlamalarımızda, bu gerçeği daima hesaba katmak zorundayız. askeri pakt ve tedbirlerin gerekliliğine inanıyorsak, bunların faturasını da ödemeye hazır olmak gerekir.

düşüncelerimin pratikteki en somut örneği, hatırlayacağınız gibi, bizzat meşgul olduğum iran tecrübesidi. ekonomik yardımı harekete geçirerek iran petrolüne el koymayı başardık ve bu ülkenin ekonomisine yerleştik. iran'da ekonomik pozisyonumuzun kuvvetlenmesi, bu ilkenin dış politikasının kontrolümüz altına girmesi ve özellikle bağdat paktı'na üye olmasını sağladı. halihazırda, iran şahı, elçimize danışmadan hükümetinde herhangi bir değişiklik yapmaya bile cesaret edememektedir.

kısaca söylemek gerekirse: burada ileri sürülen düşünceler beni ve arkadaşlarımı, politik programımızın aşağıdaki temel ilkelere oturtulması zorunluluğuna götürdü:

1- biz, askeri paktlarımızı kurmaya ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmekteyiz. çünkü, bu paktlar, herhangi bir komünist saldırısını ve ulusal hareketleri önlemekte faydalı olacaktır. bundan başka asya'da ve ortadoğu'daki pozisyonlarımızı her yönden sağlamlaştıracaktır.
şu önemli geçeği gözden uzak tutamayız: magnezyum, krom, kalay, çinko ve tabii kauçuğumuzun tamamı, bakır ve petrolümüzün önemli bir kısmı, kurşun ve alüminyumun üçte biri, denizaşırı ülkelerden gelmektedir. en önemlisi, abd tarafından kurulmuş askeri paktlardan, herhangi birinin etki alanında bulunan asya ve afrika'nın az gelişmiş bölgelerinden gelmektedir. süper stratejik maddelerin, bu arada uranyumun durumu da yukarıdakiler gibidir.

2- bu askeri paktları sağlamlaştırmak ve genişletmek için marshall planı'nın avrupa'da bize sağladığı kadar, ya da ondan daha büyük ölçüde, politik ve askeri nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını asya, afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız. bunun için, az gelişmiş ülkelere yaptığımız ekonomik yardımların büyük kısmı, askeri paktlarımıza hizmet etmek üzere kurulmuş olan kanallardan akmalıdır. bu ise bizi, askeri paktların biçimlerinde belirli değişiklikler düşünülmelidir. başka bir deyişle, askeri paktların ekonomik yanını mümkün olduğu kadar belirgin hale getirmeliyiz. bizim askeri paktlarımıza çekmek istediğimiz ülkelere geniş ölçüde ve akıllıca ekonomik yardımlar yapmalıyız. fakat bunu şimdiye kadar yaptığımızdan daha dikkatli ve elastiki bir biçimde yapmak gerekmektedir.

çok özel durumlarda herhangi bir şart ile koşmamalıyız. ikinci dönemde, hem politik hem de askeri şart ve taleplerimizi kabul ettirme yolu açılmış olacaktır.

3- bu ilkelerden hareketle, amerikan iktisadi yardımının yapılacağı ilkeleri üç grupla toplamayı teklif ediyorum. ekonomik işbirliğinin çeşitli biçim ve metodları, bu her üç grupta da kullanılmalıdır.

birinci gruba bizimle dost olan ve bize uzun süreli, sağlam askeri paktlarla bağlanmış olan antikomünist hükümetlerin iktidarda olduğu ülkeler girer. bu ülkelerde yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. bu noktada dışişleri bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin
türkiye'ye, bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. yani, bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. bu tip ülkelere -türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardım da yapılabilir, ama bu ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.

bunlarla bağlantılı olarak özel sermaye yatırımlarını da ayarlamak gereklidir. hükümet, özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli ve onlardan akıllıca yararlanmasını bilmelidir. bu yatırımlar yardımıyla birçok politik amaca ulaşılabilir. bu tip özel sermaye yatırımları, zamanla bütün gayrimeşru muhalefeti ve politikalarımıza karşı mukavemeti ortadan kaldırabilmeli veya nötralize edebilmelidir. ayrıca bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün şahsi teşebbüs ve menfaat çevrelerini etkilemelidir. aynı zamanda abd ile işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardım artırılmalı ve böylece bu işadamlarının, ilgili ülkenin ekonomisinde kilit noktalarını ele geçirmeleri, buna dayanak politik etkilerinin artması sağlanmalıdır.

ikinci grup, tarafsız bir politika güden veya o eğilimi gösteren ülkeleri kapsamaktadır. bu durumda, devlet yardımları ve kredilerin ağırlığı bu ülkeleri kapsamaktadır. bu durumda, devlet yardımları ve kredilerin ağırlığı bu ilkelerde bizim için gerekli ekonomik koşulların yaratılmasına kaydırılmalıdır. bu koşullar, zamanla bizim için çalışmalı ve bu ülkelerin, bize bağlı askeri pakt ve birliklere kendiliklerinden girmeleri sağlanmalıdır. bu politikanın temel hedefi, bu ülkelerde ekonomik ilişkilerimizin arttırılması sonucunda yerli ekonominin kilit noktalarını ele geçirmektir.

bu ülkelerdeki, özel yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmeyen hükümetlere karşı olan grup ve kişiler desteklenmelidir. böylece bu ülkelerdeki yeni politikamızın temelini sağlam bir şekilde atabiliriz. bu gruba giren ülkelerin en önemlisi hindistan'dır.

üçüncü grup, daha sömürge halinde olan ülkeleri kapsamaktadır. bu ülkelere yapılan özel sermaye yatırımlarının artırılması için gerekli işlemler süratle tamamlanmalı, özel bir program dahilinde bu ülkelere daha fazla iktisadi yardım verilmelidir. ayrıca bu ülkelerdeki sömürge idaresine karşı savaşan yerli işadamları desteklenmelidir. bu gruptaki ülkeler için uygulayacağımız politikanın birinci aşamasında iktisadi yardım, yerli ortaklarla karma tesisler kurmak şeklinde olabilir.

bu tip ülkeleri desteklememiz halinde, onları yumuşatıcı etkimizin tümünü kaybedebileceğimizi bilmeliyiz. eğer bunlar yapılmazsa bu ülkelerde bağımsızlık isteğinden öyle kuvvetli bir milliyetçilik doğabilir ki, bu sömürge ülke yalnız eski sömürücü ülkenin kontrolünden çıkmakla kalmaz, bizim de kontrolümüzden çıkabilir.
bu grubun en önemli ülkesi belçika kongosu'dur.

her üç ülke grubuna da yapılacak geniş iktisadi yardımlarda abd'nin karşılık beklemeden yardım ettiği ve işbirliği yapmak isteğinde samimi olduğu intibaı yaratılmalıdır. elimizdeki bütün propaganda olanaklarıyla durmaksızın, az gelişmiş ülkelere yapılan amerikan yardımının karşılıksız olduğunu, ard niyet taşımadığını bütün kafalara sokmalı, bu konuda hiçbir masraftan çekinmemeliyiz. bu ülkelere yatırım yapan kapitalistlerimiz, teknik eksperlerimiz ve diğer uzmanlarımız az gelişmiş ülkelerin milli ekonomilerinin bütün dallarına girmeli, onları bizim çıkarlarımıza göre geliştirmelidir.
bu ülkelerdeki politik bakımdan güvenilir yerli işadamlarının ulusal çabaları da teşvik edilmelidir.

bütün bu tavsiyelerin hepsi uygulandığı takdirde; abd'nin uluslar arası prestijinin bütünüyle artacağına, ayrıca gelecekte karşılaşacağımız her türlü askeri görevlerin yerine getirilmesinin kolaylaşacağına şüphe yoktur. çünkü böylece mevcut askeri paktlar sağlamlaştırılmış ve yeni bir ruhla doldurulmuş olacaktır.

aramızdaki yakın dostluk ve sempatiden emin olmasaydım ve bu fikirlerin, genel politikamızı sağlam ve doğru bir temele oturtacağı ümidini taşımasaydım, size bu tafsilatlı mektubu yazmazdım.

dış politikamızın ağırlık noktasının, bir başka düzeye aktarılmasıyla ilgili düşüncelerimin hepsini, kabul etmek lazım ki, bu mektup çerçevesinde anlatma imkanı bulamadım. yeni politikanın yürütülmesinden sorumlu olan sizin ve çalışma arkadaşlarınızın, asya!da ve özellikle ortadoğu'daki pozisyonlarımızı kuvvetlendirici tedbirlerin alınması zorunluluğuna inanmış olmanız ve üzerinde durduğum ana meselelerin, öncelik tanınması gereken çeşitli yönlerini tekrar ele almaya karar vermeniz, en büyük arzumdur. geleceğin tarihçilerinin, abd'nin ikinci dünya savaşı'ndan sonraki ikinci on yıl içinde izlediği pasif dış politika yüzünden, hür dünyanın karanlığa boğulduğunu yazmalarına imkan vermemeliyiz.

derin saygılarımla.
nelson a. rockefeller”

Pekiştirici video, Türkiye,ABD ve Nato (Banu AVAR)


ab abd ve yeni dünya düzeni banu avar qp_747
Devamını okuyun...>>

Günün Fotoğrafı No:3


Devamını okuyun...>>

Albert Pike'nin Şeytana Dair Sözleri

İlk önce bu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum.

Eski ve kabul edilmiş İskoç ritinin kurucusu, 33. derece mason olan Albert Pike, 1889 yılında, Lucifer’e (Şeytan’a) tapınmanın yüksek dereceli masonlara açıkça söylenebileceğini, fakat düşük derecedekilerin ve genel halkın bu gerçeği öğrenmemesi gerektiğini belirtiyor ve bu konuda mason biraderlerine şu yöntemi izlemelerini tavsiye ediyordu:

Bizler kalabalığa, “Allah’a ibadet ediyoruz” demeliyiz, ... Siz Sovereign Grand Inspectors General [33. Derece] Üstad-ı Azamlar, bunu 32., 31. ve 30. derecelerdeki biraderlerinize söyleyebilirsiniz. Masonik din yüksek dereceye giren hepimiz tarafından Lucifer Doktrini (Şeytan Doktrini) saflığında korunmalıdır.


Lucifer doktrini ise, yine Albert Pike’ın sözlerinden şu şekilde tanıtılmaktadır:

Mason dini, yüksek derecelerde bulunan bizlerin iştiraki ile, Lucifer doktrini ile korunmalıdır. ... Evet, Lucifer (Şeytan), tanrıdır...

Ayrıca Pike'nin yazdığı Morals and Dogma (Ahlak ve doktrin) masonluğun en önemli kitapları arasında görülür.

Orjinal Metin
That which we must say to the world is that we worship a god, but it is the god that one adores without superstition. To you, Sovereign Grand Inspectors General, we say this, that you may repeat it to the brethren of the 32nd, 31st and 30th degrees: The masonic Religion should be, by all of us initiates of the higher degrees, maintained in the Purity of the Luciferian doctrine. If Lucifer were not God, would Adonay and his priests calumniate him?
Yes, Lucifer is God, and unfortunately Adonay is also god. For the eternal law is that there is no light without shade, no beauty without ugliness, no white without black, for the absolute can only exist as two gods; darkness being necessary for light to serve as its foil as the pedestal is necessary to the statue, and the brake to the locomotive….
Thus, the doctrine of Satanism is a heresy, and the true and pure philosophical religion is the belief in Lucifer, the equal of Adonay; but Lucifer, God of Light and God of Good, is struggling for humanity against Adonay, the God of Darkness and Evil.

Devamını okuyun...>>
2012 Londra olimpiyat oyunları maskotları ve zion (siyonizm) yazısı...


Devamını okuyun...>>

Erbakan'dan Doların Şifresi ve İlluminati Yorumu

Necmeddin Erbakan  siyonizme ve illuminatiye karşı konuşmalar yapan TEK TURK LİDER'di. Düzene çomak sokmuş,halkı bilgilendirmmeye çalışmıştır, bu yüzdendir ki başbakanlık dönemi kısa olmuş ve bir daha hükümete girememiştir. Ayrıca Laik düzen adı altında yobaz ve gerici gösterilmiş,halkın desteği elinden alınmıştır, aşırı dinci oluşumların kasıtlı propagandalarıyla da Türk siyasi dünyasından koparılmıştır.Kurduğu siyasi yol ise sözle temsilcileri tarafından siyonizme hizmet veren bir oluşum haline gelmiştir. Bunları Atatürkçü bir genç olarak söylüyorum.

Erbakan'ın yıllar önce TRT'de yaptığı röportajı.




13 katlı piramitin resmi. Daha rahat görmeniz adına:


Devamını okuyun...>>
Ortaya karışık All Seeing Eye (Herşeyi gören göz) hareketi yapan ünlüler.


Devamını okuyun...>>
Merhaba,bugünkü konumuz Zihin kontrolü üzerine bir yazı olacak.İyi okumalar falan...

İlluminatinin müzik ve medya endüstrisindeki başarısının altında Monarch zihin kontrolu yatmaktadır.Dünya çapında idol kıvamına getirilmiş tüm ünlüler bu zihin kontrolüne maruz kalmış insanlardır. Bu kişiler dünya çapında şöhret ve para uğruna örğütle bir anlaşma yapmaktalar zaten bu anlaşmayı yapmazlarsa ünlü olamazlar ya neyse.
Örğütün içine girmiş bir kişinin çıkışı ölümle olmaktadır,adam öldü vurmayın sözünden nasibini almamış örğüt,öldürdüğü bu kişinin üzerinden politikalarını sürdürmeye devam eder.Yani örğütten tam olarak çıkmış olmak,ölümünüze ve illuminatinin işine yaramadığınız güne denk gelir.
Zihin kontrolü daha çok çocuk yaşta,gelecek vadeden kişilere uygulanmaktadır.Sonrasında bu kişileri de dünya starı haline getirirler ki, her istediklerini yaptırabilecekleri bir yıldızları olsun.


Daha çocuk yaşta seçilmiş pop starlarına örnek,Britney Spears,Christina Aguilera,Justin Timberlake.
Bu tarz bir sürü pop kültürüne hizmet eden,dünya çapında üne kavuşmuş kişiler,şarkı sözlerinde,kliplerinde ve özel hayatlarında yaptıklarıyla insanların ahlak yapısını bozma,eşcinselliği özendirme,kültürleri yok etme vb. adına çalışan kölelerdirler. Ayrıca subminal mesajlar ve rutiel sayılabilecek kliplerde oynamak ve sözleri özel olarak yazılmış şarkıları söylemek zorundadırlar.Tamamen zihin kontrolü altında yaşayan bu insanların çoğu bu durumdan kaçmak uğrunu uyuşturucuya yönelir. Demek ki para,şöhret karşılığında çok şey vermek gerekiyor (ÖZGÜR YAŞAM HAKKI) gibi.

Yazının buradan sonrasında alıntıya yer vericem.Yazıda Monarsh program,Mkultra ve bu programların kullanım alanlarına hakkında bilgi bulunmakta.

ZİHİN KONTROLÜ FENOMENİ

Geçmişte birçok zihin kontrolü ve psikolojik savaş tekniği çeşitli amaçlar için kullanılmış ve günümüzde hâlâ kullanılmakta. Zaten son 30 yıldır pek çok istihbarat örgütünün ana hedefi insan beyninin kontrol altına alınması olmuştur. Bu amaç için milyonlarca dolar gizli laboratuvar çalışmalarına ayrılmıştır. Kitaplar tarihte zihin kontrolü ve beyin yıkama operasyonlarına maruz kalmış ve bu konuda ünlü olmuş çeşitli isimler ve olaylarla doludur. Basında son zamanlarda iddia edildiği üzere Türkiye'deki bazı teröristlerin yaratılmasında acaba zihin kontrolü teknikleri mi yatmaktadır?
"Zihin kontrolü" psikolojik teknikleri çok iyi kullanan kültlerin, tarikatların veya istihbarat örgütlerinin uyguladığı bir yöntemdir. Temelinde zihin kontrolü bir kişinin veya insan grubunun davranışını kontrol etmek veya değiştirmek için isteği ve bilgisi dışında uygulanan tüm yöntemlere verilen addır.
Diğer bir tanımla, "beyin yıkama" (zihin kontrolü), bireyin farkında olmadan davranışlarının kontrol edilmesi ve değiştirilmesine girişimde bulunmak ve bu amaçla herhangi bir yöntemi uygulamaktır. "Psikolojik savaş" ise çeşitli zihin kontrolü tekniklerini de içine alan daha geniş bir kavramdır. Psikolojik savaş, insanların beyninde ve toplumsal psikoloji üzerinde sürdürülen savaştır, hedefi "reel olmayan" birtakım yanlış bilgileri propaganda, zihin kontrolü, medyanın kontrolü, toplu telkin ve beyin yıkama ile "gerçekmiş gibi" göstermektir. Böylece düşmanın veya karşıt güçlerin beyninde ve psikolojik tabanın da da savaşın kazanılması hedeflenmektedir.

PSİKOLOJİK SAVAŞ TEKNİKLERİ

* Çeşitli propaganda faaliyetleri.
* Kendini farklı gösterme, demoralizasyon yaratma ve psikolojik kamuflaj teknikleri.
* Toplumsal zihin kontrolü.
* Bireysel zihin kontrolü.
* İleri tekniklerle Mançurya Kobayları (Manchurian Candidate) oluşturma.
* Toplumlarda veya bireylerde ideoloji değiştirme, toplum mühendisliği veya toplumu tamamen kendi yönünde devşirme yöntemleri.
* Medyanın ve beyinleri etkileyen tüm araçların kayıtsız şartsız kontrolü.
* Disinformasyon yayma ve bilgi kirlenmesine yol açma.

Yukarıda ifade edilen teknikler içerisinde en çok uygulanan psikolojik faaliyet şunlardır: Propaganda, bireysel ve toplumsal zihin kontrolü, kimyasal maddeler yardımıyla kişinin düşüncelerinin etki altına alınması.
Toplumsal zihin kontrolü toplumu istenilen doğrultuya yöneltmek, o toplumun kültürünü distorsiyona uğratarak çökertmek veya toplumu istenilen amaçlar doğrultusuna çekebilmek amacıyla tüm topluma yapılmaktadır. Toplumsal zihin kontrolüne en güzel örnek ise Hitler'dir. Hitler'in hitabet sanatını ve diğer teknikleri çok iyi bir şekilde kullanarak kitleleri arkasına takması toplumsal zihin kontrolü olarak tanımlanabilir. Toplumsal zihin kontrolü amacıyla televizyondan basına, reklamlardan filmlere kadar her şey kullanılabilmektedir.
Bireysel zihin kontrolünden anlatılmak istenen, bir insanın belirli bir ortamda beyin elektrofizyolojısini ve kimyasını etkileyerek, kişiliği ve davranış biçimleri istenen amaç doğrultusunda yeniden şekillendirmektir. İstihbarat örgütleri ve istihbarat örgütlen için çalışan bilim adamları yıllarca insan zihnim kontrol etmek ama-cıyla çeşitli maddeleri kullanmışlardır. Bu maddelerin çoğu, nörotransmitterleri çok sistematik bir şekilde değiştiren halüsinojenler, amfetaminler ve türevleridir (Nörotransmitter: Beyinde nöron adı verilen sinir hücreleri arasındaki biyoelektriksel iletimi sağlayabilen mekanizma; bu mekanizma sayesinde beyinde farklı yerlerde farklı özelliklere sahip nöronlar birbirleriyle nörotransmitterler aracılığıyla iletişim kurarak, duygu, düşünce, bilinç, his, saldırganlık, zeka, uyanıklık, yaratıcılık gibi fonksiyonları belirlerler).
Örneğin esrar (THC), sodyum pentotal gibi birçok madde bireysel zihin kontrolü amacıyla kullanılmıştır. THC'nin etkisinde bilinç dışına ait çeşitli bastırılmış motifler, imajlar ortaya çıkar. Güçlü halüsinojenler olan LSD, MDA, STP, Meskalin, PCP, İbogain algılanmakta olan her şeyin distorsiyona uğramasına, renklerin, seslerin veya bilinç dışından gelen her türlü düşüncenin değişmesine yol açarlar. Bu ilaçlarla bir kült içinde insanları transa sokmak ve istenilen amaçlar doğrultusunda kullanmak mümkündür. Sodyum pentotal kemo-hipnoz yapmaktadır ve bunu insanları konuşturmak için kullanmışlardır. Gerçekten kimyasal ajanlar kullanılarak yapay anksiyete, hipnoz, rüya görme hali, ağrıya duyarlılığın artırılması ve azaltılması, hafıza kaybı veya hatırlatma, sersemlik, psikoz, yaratıcı düşünce, aşırı duyarlılık oluşturulabilir.

Beyin yıkama ve ideoloji kontrolünde genellikle şu teknikler kullanılmaktadır:
1) Telkin ve telkine yatkınlık. Gerek hipnoz, gerekse tekrarlayan ritüeller uygulanır. Hemen hemen tüm tarikatlar ve kültler bu teknikleri kullanır.
2) Mevcut tüm psikolojik akardengeyi yıkma. Var olan inanç ve bilinç yapısı sarsılır ve kişi kendi oluşturduğu psikolojik savunma mekanizmalarından mahrum kalarak, yeni bir travmaya ve telkine açık hale gelir.
3) Egoyu zayıflatma.
4) Cinsellik. Pek çok tarikat ve kült cinselliği, libidoyu had safhada kullanarak insandaki haz-ödüllendirme mekanizmalarını harekete geçirir. Bu sırada bazı ilaçların (Ekstazi, MDA vb.) etkilerinden de yararlanılır.
5) Gizemcilik ve üstün güçlere ulaşma. Gizemcilik, parapsikoloji ve mistisizm hemen hemen her tarikatın ve kültün temel parametre olarak kullandığı unsurdur. Bu yeteneklere ulaşma konusunda bazen ilaçlar veya başka psikolojik teknikler de kullanılır (vecd, meditasyon vb.).
6) Eşikaltı algının ve kollektif bilinç dışının, arketipal öğelerin çok sistemli kullanılması. Burada ses, müzik, görüntü, duyma veya görme eşiğinin dışındaki stimülan etkiler, fikirler, film görüntüleri, klişeleşmiş yapılar ve moda gibi unsurlar kullanılmaktadır.
7) Kimyasal maddelerle beynin normal akardengesinin (hemostasis) yıkılması ve yepyeni bir yapı kurulması.

Mançurya Kobayı (Manchurian Canditate) ise kendi iradesi dışında, birtakım beyin yıkama seansları, ilaçlar veya hipnozun etkisiyle başkasının istediği eylemleri yapanlara verilen genel isimdir. Mançurya Kobayı teriminden hedeflenen robot-laştmlmış ve her istenileni yapabilen bireyler elde edebilmektir. Temel konusu LSD, halüsinojenler ve kimyasal ajanlarla beyin kontrolü olan MK-ULTRA projesini başlatan Ailen Dulles'ın 1953 yılında yaptığı konuşma bu bağlamda oldukça ilgi çekicidir. Ailen Dulles yaptığı konuşmada, hedeflerinin ne olduğunu şu cümlelerle açıklamıştır:
"Hedef, insan zihnindeki savaşı kazanmaktır. Bu savaşın ilk cephesi propaganda, depolitizasyon ve sansür ile kitlesel sindirmeyi sağlamaktır. İkinci cephe ise bireyin beyninde kazanılacaktır. Hedef, beyin yıkamak, ideoloji değiştirmek ve gerektiğinde birçok Mançurya Kobayı yaratabilmektir."


MARİLYN MONROE'NN ÖLÜMÜNDEKİ SİS PERDESİ KALDIRILAMADI.
İDDİALAR ONUN ABD DERİN DEVLETİ PROJESİ YA DA BİLDİĞİ SIRLAR NEDENİYLE
ZİHİN KONTROLÜ PROJESİ SONUCU ÖLDÜRÜLDÜĞÜ YÖNÜNDE

ZİHİN KONTROLÜ VAKALARI

Tarihte zihin kontrolü operasyonlarına maruz kalmış olabileceği iddia edilen kişilerin bazıları şunlardır:
John F. Kennedy cinayetinin faili olan Lee Harvey Oswald'ın bir zihin kontrolü operasyonuna maruz kaldığı düşünülmektedir. Lee Oswald'ın MK-ULTRA isimli zihin kontrol projesinde Mançurya Kobayı haline getirildiği iddia edilmektedir. Bilindiği gibi John F. Kennedy cinayeti hiç çözülememiş, cinayetin tüm delilleri ise Amerikan Derin Devleti tarafından yok edilmişti.
Bir zamanların efsanevi sarışını, film yıldızı Marilyn Monroe'nun ölümündeki sır perdesi yıllarca kaldırılamadı. Bazı kişiler onun intihar ettiğini bazı kişiler/kitaplar ise bir ABD Derin Devlet Projesi ya da bildiği sırlar nedeniyle bir zihin kontrolü projesi sonucu öldürüldüğünü iddia etti. Ayrıca Marilyn Monroe'nun Cathy O'Brien gibi MONARCH projesinde kullanıldığı yapılan iddialar arasındaydı.
Ünlü Manken Candy Jones'un CIA tarafından hipnozla çoğul kişilik oluşturularak yıllarca çift kişilikle yaşatıldığı iddia edilmektedir. "The Control Of Candy Jones" isimli kitapta belirtildiği üzere Candy Jones isimli manken CIA'de (Morse Allen'ın projesi) hipnoz seanslarıyla Mançurya Kobayı deneylerine tabii tutuldu ve çoğul kişilikle yaşatıldı.

John F.Kennedy ve Robert F. Kennedy

Kennedy karde şlerden biri olan Robert F. Kennedy'nin katili Sirhan Bishara Sirhan'ın da bir zihin kontrolü operasyonundan geçirildiği iddia edilmişti. Sirhan konuşamadan ve iz bırakılmadan öldürüldü.
Jim Jones'un kurduğu Halkın Tapınağı Kült'ünün 910 üyesi 1978'de topluca intihar etti. Jonestown Olayı'nın CIA'in toplumsal bir beyin yıkama olayı olduğu iddia edildi. 910 kişinin bir araya gelerek, siyanür içip intihar etmelerinin hiçbir mantıksal açıklaması olamazdı.

1981 YILINDA ÖLDÜRÜLEN JOHN LENNON'UN BİR MK-ULTRA PROJESİ
KURBANI OLDUĞU İDDİA EDİLİYOR.
ONU ÖLDÜREN DAVID CHAPMAN İSE KENDİSİNİ LENNON SANIYORDU

Hare Krishna ve diğer okkült dinsel yapılar bu kültlerin daha az ekstrem olanlarına verilebilecek başka bir örnektir.
1981'de öldürülen John Lennon'un katili Mark David Chapman'ın bir ruh hastası olmasının yanı sıra bir MK-ULTRA projesi kurbanı olduğu iddia edilmiştir. David Chapman kendisini John Lennon sanıyordu ve onu öldürürken söylediği sözler şunlardı:
"Kanımda hiçbir duygu yoktu. Hiçbir öfke yoktu. Hiçbir şey yoktu. Beynimde ölü bir sessizlik hakimdi. Ölüm, soğuk sessizlik, kalıp yürüyene kadar devam etti. O bana baktı... Beni geçerek ilerledi ve sonra kafamda onu duydum. O bana tekrar ve tekrar 'onu yap, onu yap, onu yap' diye emir verdi."
Mark Philips ve Cathy O'Brien tarafından yazılan "Baykuş İmparatorluğu (Trance Formation in America): Bir CIA Zihin Kontrolü Kölesinin Gerçek Yaşam Öyküsü" adlı kitapta Cathy O'Brien kendi ağzından yaşadıklarını anlatmaktadır:

"...MK - ULTRA projesi psikolojik travmayı ve çeşitli teknikleri kullanan bir zihin kontrolü projesiydi. Zihin kontrolü altında, kendi özgür irademi, düşüncelerimi denetleme yeteneğimi kaybettim. Ne soru sormayı, ne çıkarsama yapmayı, ne de bilinçli olarak kavramayı becerebiliyordum; sadece bana söylenilenleri yapıyordum.

...Katılmak zorunda kaldığım pornografi, daha fazla şiddetlenerek, sado-mazoşizmin işkencelerine (S&M) dönüşmüştü. Fiziksel ve/veya psikolojik travmalar; uyku, yemek ve su mahrumiyeti; yüksek voltajlı elektrik şoku; ve belirli hafıza bölümlerinin/kişiliklerinin hipnotik ve /veya diğer yöntemlerle programlanması bu projede uygulandı. Projede pek çok halüsinojen ve uyarıcı madde üzerimde denendi.

...Seks tacirim bütün programlama sürecimi izliyor, kırbacı ve çakısıyla sürekli bana işkence yapıyordu. 'Eğer birisine gidip, olanları anlatsan bile, hiç kimse senin gibi birisiyle işim olacağını düşünmez, bu yüzden kaçacak hiçbir yerin yok' diyordu. Beni sık sık 'atılabilir' olmamla tehdit ediyordu, çünkü ne de olsa, 'ilk başkan modeli olan Marilyn Monroe bütün insanların gözü önünde öldürülmüş ve hiç kimse ne olduğunu anlamamıştı.'

...Birçok ünlü politikacıya, ajana ve daha birçok kişiye fahişelik yapmaya zorlandım. Onlara daha iyi hizmet verebilmek için birçok seks filmi çekildi. Ayrıca uyuşturucu kuryeliğinde beni kullandılar. Kendimde uyuşturucu kullanmak zorunda kaldım. Satanist ritüellere katılmak zorunda kaldım. Bohem Kulübü'nde üçgen şeklinde bir cam fanusa, içlerinde yılanların da olduğu eğitilmiş hayvanlarla birlikte defalarca kapatılmıştım."

Cem Ersever'in öldükten sonra kanında saptanan halüsinojen maddeler ölmeden önce onun zihninin kontrol edilmeye çalışıldığını mı gösteriyor?

Mehmet Ali Ağca kimin emriyle ve hangi unsurların etkisiyle Papa'ya suikast düzenledi?

Canlı bomba PKK militanlarının beyinleri ilaçlarla mı kontrol ediliyor?

alıntı.
Görüşmek üzere...
Devamını okuyun...>>

Blogger Templates by Blog Forum